Fahri Kainat Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), bir hadîs-i şerîflerinde rüyalar hakkında şöyle buyurmuşlardır:
“Rüya üç kısımdır: Birincisi sâlih rüya olup Allah’tan bir müjdedir; ikincisi şeytanın verdiği korku, (vesvese) ve hüzündür; üçüncüsü de kişinin kendi kendine konuştuğu şeylerdir. Kim rüyasında hoşlanmadığı bir şey görürse, onu başkalarına anlatmasın; hemen kalkıp namaz kılsın…” (Buhârî, Ta’bîr, 26; Müslim, Rüyâ, 6)
Rüyada görülen her şey, lügattaki bir kelime gibidir. Rüyanın kendi dili vardır. Bu lisanda görülen varlığa atfedilen mânâ, uzak bir alâkaya dayanır. Nesnesel bir dildir. Bizdeki gibi kelimeleri yoktur. Yani büsbütün mesnedsiz ve sebepsiz değildir. Meselâ yılan, düşmandır. Bu mânâ, Âdem (A.S) kıssasına dayanır. Onda görülen her hâl ve hareket, düşmana âit bir tavır olarak îzah edilir. Fakat bir yılan dümdüz veya ölü gibi hareketsiz görülürse, yol ile tâbir edilir.
Diğer taraftan, rüya tabirinde pek çok durum rol oynar. Günler, mevsimler, rüyanın görüldüğü gece vakti vs. Meselâ kışın görülen rüya geç tahakkuk ederken, sabaha karşı görülen rüya çabuk çıkar. Ancak bu tâbirler her rüya sahibinin tabiatı farklı olduğundan çoğu kez noksandır. İnsanların gündelik yaşamlarındaki olaylarda etkilidir. İzlenilen bir film veya aşırı heves bilinç altında bunları size rüya olarak sunar ancak bir manası yoktur.